26 Temmuz 2015 Pazar

Evrenin En Büyük Su Kütlesinin Keşfi

Geçmişten günümüze kadar gelinen süreç içerisinde, bilim sürekli olarak ilerleme göstermektedir. Şüphesiz ki; bunda en büyük neden, gelişen teknoloji sayesinde bilimsel araştırmaların çok daha kolay yürütülmesidir.
Geçmişe bakıldığında ise, uzay bilimi en çok gelişme gösteren bilim türleri arasında yer edinmektedir. Teknoloji sayesinde oldukça büyük mercekli teleskoplar ve uzay istasyonları sayesinde bilinen evren hakkında bilimsel araştırmalar yürütülmekte ve her geçen gün de bu araştırmalar meyvesini vermektedir. Bu duruma verilebilecek en iyi örneklerden birisi ise, bilim adamlarınca tespit edilmiş olan bilinen evrende rastlanılmış en büyük su kütlesidir. Üzerinde yaşamakta olduğumuz dünya açısında bakıldığında, dünyanın en önemli su kaynakları okyanuslardır.
Dünya yüzeyinin %80’’i sularla kaplıdır. Bu oranın da % 97 kadarı okyanus ve deniz sularından oluşur. Bakıldığında, okyanuslar dünyayı saran en büyük su kütleleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilinen evrende keşfedilen bu su kütlesi ise, dünyadaki okyanusların içeriğindeki su kütlesinin tam tamının 140 trilyon katı büyüklüğündedir. Bu oran, bu su kütlesinin ne denli devasa büyüklükte olduğunu göstermektedir. Bulunan su kütlesi, sıvı halde değil buhar halindedir ve de buhar halinde kendini gösteren su kütlesi, kuasar adı verilen gök cismini sarmaktadır. Kuasar, bilinen evrenin en uzak köşelerinde bulunmaktadır. Yıldızlardan çok daha büyük bir gök cismidir. Kuasarların ortasında, etrafındaki maddeleri yutan kara delik bulunur. Yine bu cisimleri etrafında çok büyük ışık yaymaktadır. Bilinen evrende keşfedilen devasa su kütlesi de, kuasar adı verilen gök cisminin çevresini sarmaktadır. Uzay bilimiyle ilgilenen bilim adamları, buhar halindeki bu su kütlesine kuasarın çevresinde bulunan özgün bir yapının ortaya çıkardığını öne sürmektedir.
4904_evrenin_en_buyuk_su_kutlesi_bulundu_1311453108Su 2 Hidrojen ve de 1 Oksijen atomlarından oluşan bir maddedir ve özellikle Dünya gezegeninde yaşamın var olabilmesi için oldukça önemlidir. Bilim adamlarınca yapılan bu keşif, suyla ilgili bir gerçeği de ortaya çıkarmıştır. Dünya için yaşam demek olan su, bilinen evrende oldukça yaygın bir şekilde bulunmaktadır.
Bilinen evrenin en büyük su kütlesinin, yapılan hesaplamalar sonucunda dünyaya tam tamına 12 milyar ışık yılı uzakta olduğu anlaşılmıştır. Dünyaya 12 milyar ışık yılı uzakta yer alan bu su kütlesinin, dünya okyanuslarının su toplamının 140 trilyon katı büyüklüğe sahip olması, bilim adamlarınca uzay bilimi tarihinde yapılan en büyük uzay keşiflerinden birisi olarak gösterilmektedir. Bu su kütlesi, etrafını sardığı kuasarla da oldukça bağlantılıdır. Kuasarın ortasında bulunan kara delik, etrafında ne varsa emmektedir. Bu kara delik, aynı zamanda devasa boyutlardadır. Kuasarın ortasındaki devasa kara delik, sahip olduğu enerji bakımından da oldukça önemlidir. Öyle ki, yapılan hesaplamalara göre bu kara delik Dünya için yaşam kaynağı olan Güneş’ten 20 milyar kat daha fazla yoğunluğa sahiptir. Bu kara deliğin enerjisi ise, hayret verici düzeydedir. Çünkü bu kara deliğin enerjisi Güneş’in enerjisinden bin trilyon kat daha fazla enerjiye sahiptir. Bu rakam, kara deliğin sahip olduğu enerjinin büyüklüğünü çok açık bir şekilde ortaya çıkarmaktadır.
Bilim adamlarınca yapılan bu su kütlesinin keşfi oldukça önemlidir. Çünkü bu keşif, dünyaya bu kadar uzaklıkta bulunan ilk su kütlesi keşfidir. Dünya, Güneş sisteminin bir üyesidir ve Güneş sisteminin yer aldığı galaksi Samanyolu galaksisidir. Samanyolu galaksisinde de su buharı keşifleri yapılmıştır ancak bu su buharının çoğunun buhar halde değil buz halde olduğu anlaşılmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda, Samanyolu galaksisinde bulunan su kütlesinin, kuasarı saran su kütlesinden 4000 kat daha az olduğu ortaya çıkmıştır.

Astrofizik Nedir?

İnsanlık tarihi var olduğundan beri, bilim ve teknoloji sürekli ilerleme çabası içinde olmuştur. İhtiyaçlardan doğan bu ilerlemeler, bilimin farklı alanlarında kendisini göstermiştir. Uzay bilimi yani astronomi de sürekli ilerleme çabası içerisinde olan bilim türleri arasında gösterilmektedir. Bunun nedeni ise uzay boşluğunun, sürekli merak içermesidir. Bu nedenle tarihin hemen hemen her döneminde astronomi bilimi ile ilgili araştırmalar yapılmıştır. Günümüzde bu çalışmalar, astronomi biliminin bir dalı olan astrofizik alanında, oldukça bilimsel süreçler içerisinde yürütülmektedir. Astrofiziğin kelime anlamına bakıldığında ise, karşımıza yıldız fizik kavramı çıkmaktadır.
Uzay boşluğunda milyarlarca gök cismi bulunmaktadır. Bu gök cisimleri, gerek yapı gerek de şekil bakımından birbirinden farklı özellikler göstermektedir. Astrofizik, uzay boşluğunda bulunan gök cisimlerini, bu gök cisimlerinin içerisinde bulunduğu olaylarının kimyasal ve fiziksel yapılarını ve de özelliklerini inceleyen bir bilim dalıdır. Astrofizik alanında yapılan bu inceleme ve araştırmaların ise sadece tek bir kaynağı bulunmaktadır. Bu kaynağın ne olduğuna bakıldığında ise karşımıza, gök cisimlerinden yayılan ışıklar ve elektromanyetik dalgalar çıkmaktadır. Uzayda yer alan her gök cisminin, bir çekim ve etki alanı bulunmaktadır. Aynı zamanda bu cisimler, elektromanyetik dalgalar yaymaktadır. Bu elektromanyetik dalgaların ölçümü, son derece teknolojik aletler sayesinde yapılmaktadır. Ölçümlerin ardından elde edilen bilgiler, fizik ve kimya bilimindeki bilgilerle karşılaştırılır ve ardından değerlendirme sürecine geçilir.
5192_ast2Astrofizik bilim dalında, uzayda yer alan gök cisimlerinden yayılan dalgalar oldukça büyük anlamlar ifade etmektedir. Bu bilim dalının ortaya çıkışı incelendiğinde, gök cisimlerinden yayılan ışığın etkisi çok büyüktür. Geçmişe doğru gidildiğinde, insanlar uzaydaki bazı cisimlerin ışık yaydıklarını fakat hareket etmedikleri görmüştür. Bazı gök cisimlerinin ise yaydığı ışığın konumuna ve şiddetine göre yer değiştirdiklerini insanlar fark etmiştir. Bu gözlemler sonucunda gezegenler ve yıldızlar arasında çeşitli farklılıklar olduğu anlaşılmıştır. Böylece astrofizik biliminin temelleri atılmıştır. Astrofizikten önce, astronomik fotometri bilimi doğmuştur. Bu bilim dalında, gök cisimleri görülen parlaklık seviyelerine göre sınıflandırılmıştır. Gök cisimlerinden çevreye yayılan ışık bolometrik yöntemlerle ölçülmüştür. Bu ölçme, sıcaklığı belirleme esasına dayanmaktadır. Bu sayede, astronomik fotometri bilim dalında gök cisimlerinin sahip olduğu sıcaklıklar belirlenmiştir. Yine bu bilim dalında yıldızların yaydığı toplam enerji de hesaplanmıştır. Fakat bu hesaplamanın gerçekleşmesi için bir ön koşul gereklidir. Bu ön koşul ise, yıldızların dünyaya olan uzaklığının bilinmesidir. Bir gök cisminin parlaklığı zamanla değişirse, bu yıldızın nasıl meydana geldiği ve yapısı hakkında bilgilere ulaşılabilmektedir.
5192_ast3Astrofizik bilim dalı, gelişen son teknolojiyle birlikte oldukça büyük ilerlemeler göstermektedir. Gök cisimlerinden gelen ışık, son teknoloji uzay cihazları sayesinde tespit edilir. Bu cihazlar sayesinde, gök cisimlerinden yayılan ışınlar, herhangi bir değişime uğramadan tespit edilirken, araştırmalar son derece bilimsel bir şekilde yürütülür. Bu gök cisimlerinin yaydığı elektromanyetik dalgalar ve radyasyonlar, uzay araçları ve istasyonlarca belirlenmektedir. Astrofizik alanında yapılan bu tür gözlemlere, spektroskopik yani tayf gözlemler adı verilmektedir. Yapılan araştırmalarla, cisimlerin belli dalga boyutlarında elektromanyetik dalgalar yaydıkları ve de bu cisimlerin bu dalga boylarındaki radyasyonu yuttukları belirlenmiştir.
Astrofizik biliminde yapılan tayf gözlemler sayesinde, hem bu yutulan radyasyon hem de elektromanyetik dalgalar hesaplanmaktadır. Bu hesaplamalar sayesinde, gök cisimlerinin ve olaylarının hem fiziksel hem de kimyasal yapısı ortaya çıkarılmaktadır.

24 Temmuz 2015 Cuma



DÜNYA'NIN KUZENİ BULUNDU

Yeni bir Dünya bulundu

NASA, uzay teleskobu olan Kepler'in Dünya'ya banzeyen bir gezegen keşfettiğini duyurdu.

NASA, keşfedilen gezegenin hem dünyanınkine benzer bir güneş sisteminde yer aldığını hem de gezegenin dünya boyutlarında olduğunu açıkladı. Keşfedilen bu gezegen dünyaya 1400 ışık yılı uzaklıkta.


Keşfedielen bu gezegene Kepler-452b adı verildi. Bu gezegeni "Dünyanın daha yaşlı ve büyük kuzeni" olarak tanıtan NASA , Kepler-252b'nin yörüngesinde dolaştığı yıldızının 6 milyar yaşında ve bizim güneşimizden 1.5 milyar yıl daha yaşlı olduğunu belirtti. Kepler-452 ismi verilen bu yıldız bizim yıldızımızdan %10 daha büyük ve %20 daha parlak olmasına rağmen aynı sıcaklığa sahip.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Uzayda Sürtünme Kuvveti Var mıdır?


Doğada dört temel kuvvet vardır: Kütleçekim kuvveti, elektromanyetik kuvvet, güçlü kuvvet ve zayıf kuvvet.

Sürtünme kuvveti olarak bildiğimiz kuvvet ise temel bir kuvvet değildir. İki cisim arasındaki elektromanyetik etkileşimlerden meydana gelir. Atomları oluşturan protonlar ve elektronlar elektriksel olarak yüklü oldukları için tüm atomlar elektromanyetik kuvvetten etkilenir. Dolayısıyla yeryüzündeki ya da uzaydaki makroskobik herhangi iki cisim arasında sürtünme kuvveti vardır. 




Örneğin Uluslararası Uzay İstasyonu’nda çalışan bir astronot ellerini birbirine sürttüğü zaman Dünya’da olduğu gibi elleri ısınır. Benzer biçimde uzaydaki gaz ve toz bulutları da birbirine sürtünerek ısınır.


KOCA BİR OBUR GİBİ HER ŞEYİ İÇİNE ÇEKEN"KARA DELİKLER"





     Karadelikler aslında yoğunluğu oldukça yüksek yıldızlardır. Bu yüksek yoğunluktan dolayı da çekim güçleri fazladır. Öyle ki kendi ışıkları bile kara deliği terk edemez ve geri dönerler. Bu nedenle de gözle, teleskopla görülmezler. Onları bulmak kolay değildir. Ancak çevrelerindeki cisimlerin hareketlerinde bir anormallik görülürse tespit edilebilirler. Çünkü gök cisimlerinin yörüngelerinden sapmaları için onlara fazladan bir kuvvet etki etmesi gerekir. Böyle bir kuvvet etki etmediği içindir ki Dünya yörüngesinden sapmadan yoluna devam edebiliyor. Ancak bir cisme kara delik çekim kuvveti etki ederse o vakit cisim yörüngesini terk etmeye ve lavabodaki suyun lavabo deliği tarafından çekildiğinde ki gibi bir girdap hareketi yapmaya başlar. Bir süre sonra da imdat mesajları denilen ışınımlar yollamaya başlar. Bu sayede o bölgede bir kara delik olduğu ortaya çıkarılır.




     Bir kara deliğin nasıl oluştuğunu anlatabilmek için atası olan yıldızın oluşumundan başlamak gerekir. Evrende oldukça fazla miktarda gaz ve toz bulutları vardır. İşte bu gaz ve toz bulutlarının yoğun olduğu bölge kendi etrafında dönerek sıkışır ve çevrelerindeki gazı çekmeye başlarlar. Bu gazın büyük bir kısmı da hidrojen gazıdır. Etrafında döndükçe arkadaşlarını çeken hidrojen gazı yeterli büyüklüğe ulaştığında çevresine ışık vermeye ve enerji vermeye başlar. Bunu da yapısındaki dört hidrojen atomunu birleştirerek bir helyum atomuna çevirerek yapar. Yıldız hareketini devam ettirmek ve ısı enerjisini koruyabilmek için kendisine yeterli orandaki hidrojeni helyuma çevirir.  Büyük yıldızların yaşam süreleri daha azdır. Devasa kütlelerini korumak için daha fazla enerji üretmeleri gereklidir. Örnek verecek olursak; Güneş'e biçilen ömür on milyar yıl iken, güneşten on kat büyük bir yıldızın ömrü sadece 30 milyon yıl kadardır.

     
Hidrojen yakıtını bitiren yıldız, kütlece ağırlaşır ve bu seferde helyumu yakmaya başlar. Üç helyum atomu birleşerek bir karbon atomuna dönüşür. Bu dizi devam eder ve gittikçe ağırlaşan yıldız son olarak da karbon atomlarını demire dönüştürür ki bu artık o yıldızın hayalet haline gelmesini sağlar. Yıldızın çekirdeği demire dönüştüğünde artık enerji üretmez ve içe doğru patlayarak küçülür. Artık yıldız çevresine ışık vermeye çalışan ancak çekim gücü nedeniyle ışığını geri alan bir kara deliktir. 


    
 Kara deliklerle ilgili çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Kara deliğin yuttuğu bir cisim nereye gitmektedir sorusuna yanıt olarak bir grup evrenimize paralel başka bir evren olduğunu ve kara deliğin içine giren cismin diğer evrenden beyaz delikten çıktığını öne sürmüşlerdir. (ki bunların arasında Albert Einstein’da vardı.) Kimi gruplara göre ise kara delik bir mezarlıktır. Yuttuğu cismi alır ve hacmini ve kütlesini arttırır. Bunu yaparken de cisimden uzaya yayılan imdat sinyallerini cismin kılçığı sayar ve uzaya gönderir.

     Kara deliklerle ilgili bir başka teori ise zamanda yolculukla ilgili olandır. Şöyle ki: Işık hızının %99’u gibi bir hızla hareket edebilen bir uzay gemisi yaptığımızı düşünelim. Bu uzay gemisine binip kara deliğin çekim bölge sınırını yalayıp geçtiğimizde (ki aslında bu çok zor bir olaydır. Birkaç milimetrelik fark bile kara deliğin eline düşmenize neden olabilir) geleceğe yolculuk yapmış oluruz. Bu sırada da dışarıya baktığımızda biz kara deliğin sınırından geçerken uzaydaki yıldız ve galaksilerin çok hızlı hareket ettiklerini görürüz.
    
 Tabi bunlar tamamen varsayım. Einstein’ın genel görelilik teorisinden yola çıkılarak söylenen ifadeler. İnsana her ne kadar tuhaf ve çılgınca geliyorsa da şu unutulmamalıdır: Günümüzden 200 yıl önce biri çıkıp da televizyonlardan, bilgisayardan, cep telefonlarından, uçaklardan, metrolardan bahsetseydi, o zamanki insanlar nasıl karşılardı bunu. Çılgınca ve tuhaf.
     Ayrıca yine bir görüşe göre kara deliklerde kendi içlerinde sınıflara ayrılıyorlar. Durağan olanlar ve hareketli olanlar. Hareketli olanlar nispeten çok hızlılar ve çarptıkları cisimleri delip geçiyorlar. Bir rivayete göre Sibirya’da olan olay bir hareketli karadeliğin dünyaya çarpması. Günümüzde bile o bölgede daha yeni yeni otlar yeşermeye başlamış. Sibirya’daki o bölgedeki tüm orman bir anda yok olmuştu. Sebebi hala araştırılıyor. Ancak şu da mümkün tabi, bir gök taşının o bölgeye çarpmış olması. Bu seçenek akla daha yakın geliyor.
   

Tüm galaksilerin merkezlerinde devasa kara delikler vardır. Ve galaksi yıldızları bu kara deliklerin etrafında dönerler. Güneş'imiz de gezegenleriyle birlikte Samanyolu’nun etrafında dönmektedir. Bereket ki biz galaksi merkezinden bayağı uzaktayız.


21 Haziran 2015 Pazar

YAŞAMIN OLDUĞU BİLİNEN TEK GEZEGEN "DÜNYAMIZ"


     Güneş Sistemi'de bulunan nadide, eşsiz bir inci gibi parlayan Dünya'mız, 4.5 milyar yaşında olmasına ve insanoğlunun onca tahriplerine rağmen güzelliklerini hala korumakta ve insanoğlunun yaşamını sürdürmesine izin vermektedir. 






   Bilim adamları Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığının yaklaşık 150 milyon kilometre olduğunu belirtirler. Tabi bu uzaklık Dünya'nın güneş etrafında döndüğü süreç içerisinde yaz ve kış mevsimlerinde değişiklik göstermektedir. 





      Dünya Güneş etrafındaki dönüşünü 365 günde tamamlarken 3 ocakta Güneş'e en yakın ,4 temmuzda ise en uzak konumuna gelmektedir. Dünya'nın Samanyolu Galaksi'sinde mavi bir zümrüt taşı gibi parlaması atmosferinde bulunan oksijen gazıyla güneş ışınlarının etkileşime geçmesinin bir sonucudur. 

    Atmosfer dedikte peki bu atmosfer nedir? Ne işe yarar? Gelin Dünya'daki yaşamın en önemli etkenlerinden olan ve Dünya'yı çepeçevre saran bu örtüden kısaca bahsedelim.

 "Atmosfer altı katmandan oluşmaktadır. Bu katmanların her birinin kendine özgü görevleri vardır. Bu katmanlar sırasıyla Troposfer, Stratosfer, Ozonosfer, Mezosfer, İyonosfer ve Ekzosfer'dir. Atmosfer, Güneş'ten gelen zararlı ışınları absorbe ederek canlılara faydalı olan ışınların dünyaya ulaşmasında büyük önem taşır. Dünya'nın aşırı ısınmasını ve aşırı soğumasını engellediği gibi Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak gölgede kalan kısımları da aydınlatır. Yağmurlar, rüzgarlar, hortumlar ve daha birçok meteorolojik olay atmosferde meydana gelir. Işığı, sesi, ısıyı geçirerek iletilmesini sağlar ki bu iletkenlik canlı yaşamı için son derece önemlidir. Uzaydan gelen meteorları parçalayarak bir nevi kalkan görevini de üstlenmiştir."

        Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki dönüşü 23 saat 56 dakika 4 saniye sürmektedir. Dünya kutuplardan basık ekvatordan şişkin bir yapıya sahiptir ve bu yapıya "Geoid" denmektedir. Ekvator çapı 12756 km olan olan Dünya'nın ortalama yüzey sıcaklığı 15 °C'dir. Dünya'nın çekirdeğinde bulunan demir+nikel karışımı dünya döndükçe mıknatıslanmaya sebep olmaktadır.

    Dünya 'nın tek doğal uydusu Ay ise, Güneş Sistemi'ndeki 5. büyük doğal uydudur. Ay'da atmosfer olmadığından güneş ışınları direk Ay yüzeyine ulaşmaktadır. Ay'daki yüzey sıcaklığı 102 °C ‘ye çıkabildiği gibi gölgelerde -157 °C ‘ye kadar da düşebilmektedir. Bu da atmosferin varlığının Dünya ve üzerindeki canlıların yaşamı için ne kadar önemli olduğunu bir kere daha göstermektedir. 

   Dünya yüzeyi %70.8'i sulardan oluşurken karalar sadece %29.2'lik bir yer kaplar. Dünya kabuğunun yapısında %46 oksijen, %28 silikon, %11 kalsiyum, potasyum, magnezyum ve %8 alüminyum bulunur. Günümüzde kıta olarak adlandırdığımız kara parçaları yaklaşık 225 milyon yıl önce PANGEA adı verilen tek bir kara parçasından oluşmaktaydı. Yer kabuğu magma üzerinde yüzdüğü için sürekli hareket halindedir ve bu hareketlilik kıtaların günümüzdeki haline gelmesine neden olmuştur.

   

   Dünya,  yer kabuğu,yer mantosu,dış çekirdek ve iç çekirdekten oluşur. Aslında hepimiz 6000 derecelik bir ateş topunun üzerinde yaşıyoruz. Bizi bu ateş katmanlarından ayıran ise sadece 70 km kalınlığında bir yer kabuğu tabakasıdır. Dünya yaklaşık 4,5 milyar yıl önce tamamen gaz bulutlarından ibaretti ve beş jeolojik  zaman evresinden geçmiştir. Bu gaz bulutları kendi ekseninde dönerek içe doğru yoğunlaşmış ve dıştan soğuyarak günümüzde yaşayabileceğimiz yer kabuğu  oluşmuştur.
   İlkel zaman evresi yaklaşık 4 milyar yıl sürmüş. Kıta çekirdeği bu zaman evresinde oluşmuş,tek hücreli canlılar bu zaman evresinde oluşmaya başlamıştır. 600 milyon yıl önce sona ermiştir. Paleozoik zaman evresi 375 milyon yıl sürmüş, kara bitkileri, balığa benzer ilk organizmalar bu evrede ortaya çıkmaya başlamıştır.Mezozoik zaman evresi 160 milyon yıl sürmüş ve günümüzden 65 milyon yıl önce sona ermiştir. Ekvatoral ve soğuk iklimler bu dönemde oluşmaya başlarken dönemin hakimi dinozorlardı. Neozoik zaman evresi 63 milyon yıl sürmüş ve 2 milyon yıl önce sona ermiştir. Kıtalar bu günkü şeklini bu zaman evresinde almış. Günümüzdeki bitki topluluğu ve iklimler bu dönemin ürünüdür. Kuaterner zaman evresi ise iki milyon yıl önce başlamış ve hala devam etmektedir. Bu dönemde dört buzul çağı yaşanmış ve insan nesli bu dönemde ortaya çıkmıştır.




STEPHEN HAWKİNG'İN KEHANETLERİ


Stephen Hawking,  yaşayan en önemli teorik fizikçi, matematikçi ve kozmolog (evrenbilimci) olarak kabul edilir. 72 yaşındaki Hawking’in bilim dünyasına pek çok katkısı oldu. Dünyanın sonu ile ilgili karamsar yorumları ve tıp dünyasına meydan okuyan hastalığı ile tanınan Hawking’in, yazdığı kitaplar şu anda dahi hala popülerliğini korumakta. Hatta Stephen Hawking, kitaplarının çok satmasını şu cümleleri ile ifade etmiştir.
“Hayatım boyunca büyük sorularla yüzleşmekten büyük zevk aldım ve onlara bilimsel yanıtlar vermeye çabaladım. Belki de bu yüzden fizik üzerine yazdığım kitaplarla Madonna’nın seks üzerine yazdığı kitaplardan daha çok kitap sattım.”
Stephen Hawking, kozmoloji bilimine Einstein’dan sonra en büyük katkıyı sağlamış bilim adamı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısının en büyük buluşunu yaptı. Uzay ve genel görelilik kuramının, big bang ile başlayıp kara deliklerle sonlandığını gösterdi. Bu sonuç, kuantum mekaniği ile genel görelilik kuramının birleştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu. Bu birleşmenin bir sonucu da kara deliklerin aslında tamamen kara olmadığını, fakat radyasyon yayıp buharlaştıklarını ve görünmez olduklarını ortaya koyuyordu. Diğer bir sonuç da evrenin bir sonu ve sınırı olmadığıydı. Bu da evrenin başlangıcının tamamen bilimsel kurallar çerçevesinde meydana geldiği anlamına geliyordu.
Stephen Hawking, 2000 yılında BBC televizyonunda bir programa konuk oldu ve o programda ilginç bir olay meydana geldi. Tekerlekli sandalyesi üzerinde, sunucunun sorduğu sorulara bilgisayar ekranına yazarak cevap veren Hawking, küresel ısınmadan ve buzulların erimesinden bahsederken, Antarktika kıtasında, 45km uzunluğunda 17km2 bir buzdağı koptuğu haberi altyazı olarak geçti. Bunun üzerine BBC “Hawking falcı değil, istatistikler onun ne derece doğru söylediğini kanıtlıyor. Hawking ne kadar gerçekçi olduğunu konuşurken bile ispatladı.” açıklamasını yaptı.
Aynı programda, zamana karşı yarıştığımızı vurgulayan Hawking, bilim adamlarına da şu şekilde seslendi, “İnsanoğlu başka bir gezegen keşfedemezse, 1000 yıl içinde dünyayla birlikte yok olacak”. Stephen Hawking çok hızlı bir şekilde yeni bir gezegen bulmamız gerektiğini, aksi takdirde insan soyunun tükeneceğini söylüyordu. Hawking’e göre, önümüzdeki 100 yıl içerisinde iklim değişikliklerine bağlı hastalıklardan kaçınmak iyice zorlaşacak. Çok kırılgan olan dünyamızda yaşamamız, en fazla bin yıl daha sürecek. Stephen Hawking, dünyanın sonu gelmeden başka gezegenler keşfetmemiz gerektiğini, sorunun çözümünün artık dünya üzerinde olmadığını, uzaya yönelmemiz gerektiğini vurguladı.
Hawking 70. Yaş gününde BBC’nin radyo 4 kanalına konuk olduğunda da bilim adamlarına seslendi. Spikerin sorularını yanıtlayan Hawking, insan ırkının yok olmasının kaçınılmaz olduğunu, hastalıkların, nükleer savaşların ve küresel ısınmanın 1000 yıl içerisinde bizi yok oluşa doğru sürüklediğini söyledi. Başka gezegen bulup yerleşmemizi tekrar tekrar vurgulayan Hawking, şayet ikinci nükleer çağın kıyısına gelirsek, eşi görülmemiş bir iklim değişikliği yaşayacağımızı da söyledi. Aynı konuşmanın devamında, bu konuda hükümeti bilgilendirmeyi, liderlere insan ırkının yüzleştiği riskler konusunda öneriler vermeyi ise bilim adamlarının önemli bir sorumluluğu olduğunu da ekledi. Hawking, “Eğer biz de bilim adamlarının anladığı şekilde nükleer savaşın ve bunun getireceği yıkımın etkilerini görebilirsek,  insanoğlunun eylemlerinin ve teknolojinin de bir şekilde iklim değişikliğine neden olduğunu, belki de sonsuza kadar dünya üzerindeki yaşamı etkilediğini öğreniriz. Biz dünyada yaşayan insanlar,  bilgilerimizi, deneyimlerimizi paylaşmakla yükümlüyüz.” dedi.